Afrika’da vakalar yüzde 20 arttı, aşılama sadece yüzde 1 seviyesinde

-
Aa
+
a
a
a

Koronü Günleri’nde Prof. Selim Badur, son gelişmeleri aktarmayı sürdürüyor.  

Selim Badur'la Korona Günleri: 12 Temmuz 2021
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 12 Temmuz 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

(12 Temmuz 2021 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar!

Selim Badur: Günaydın, günaydın efendim!

Özdeş Özbay: Günaydın!

Selim Badur: Günaydın Robi, herkese iyi haftalar! İyi haftalar ama iyi haberler verebilecek miyim bilmiyorum. Çünkü küresel olarak olgu sayısı 186 milyonu geçti, yaşamını yitirenlerin sayısı da 4 milyonu geçti COVID-19 nedeniyle. Günde ortalama 800 binlerden 300 binlere düşmüştük, 300-350 bin arası. Geçtiğimiz hafta 380 bin ortalama olgu sayısı vardı günde, bu hafta ise 431 bin. Yani hafif bir artış var gibi sanki, hele haftalık ortalamayı aldığımızda bu sayı daha da anlam kazanıyor. Bu arada aşılananların sayısı küresel olarak 3,5 milyara yaklaştı. Dünyanın %70’ini aşılamak için 11 milyar doz gerekli, gerekli miktarın 1/3’ünü gerçekleştirmiş bulunuyor insanlık ama yine de 3,5 milyar aşı önemli. Bu arada DSÖ bu COVID-19 nedeniyle ölenlerin, kaybedilenlerin sayısı 4 milyonu geçtiği için bir toplantı yaptı ve yapılan açıklamada birçok ülkede artışların görülmeye başlandığını, dikkat edilmesi gerektiğini ve bu sorunun üstesinden şimdiye kadar yürütülen tam onların değimiyle “2 vitesli aşılamayla ya da iki başlı, iki farklı politikayla, aşılamayla bu iş olmaz” dedi. Neden böyle dedi? Çünkü Afrika’nın %1’i aşılanmış durumda. Amerika’nın %50’si, Avrupa’nın ise %40’ı. Şimdi bir yerde %40 aşılama oranı, diğer kıtada %1 aşılama oranı olursa bu işin üstesinden gelmek mümkün değil. Bu özellikle ülkemizde çok gündemde olan başka bir ülke pek konu edilmeyen -en azından şimdilik- üçüncü doz aşılar bağlamında da düşünülmesi gereken, eğer vaktimiz kalırsa programın sonunda bu konuya değinmek istiyorum. Biraz artışlardan bahsetmek gerekirse, Afrika kıtasında kıta anlamında 4 Temmuz haftasına oranla 11 Temmuz haftasında %20’lik artış oldu DSÖ’nün Afrika direktörü Matshidiso Moeti’nin açıklaması. %20’lik artış büyük rakam. 

ÖM: Çok büyük rakam evet.

SB: İlginç bir bilgi, şimdiye kadar Küba hep iyi gidiyor, Küba’da durum deniyordu ama Küba’da ciddi artışlar olmaya başladı. 4 Temmuz sayısı günlük 3475 iken 10 Temmuz günün 6900’e çıktı olgu sayısı. Pazar günü 47 kişi yaşamını yitirdi. %100’lük bir artış neredeyse ve pandemi ülkeyi 30 yıldır görülmemiş bir ekonomik zorluğa soktu. Bu bir karışıklığa da neden oldu Küba’da hafta sonu, dün itibariyle binlerce Kübalı sokakta “özgürlük, diktatörlüğe son!” sloganlarıyla özellikle Havana’ya 30 km mesafedeki San Antonio De los banos kentinde, burada yürüyüşe başladılar. Protestolar var, pandemi ve pandeminin getirdiği daha önceden de var olan ama katlanan ekonomik güçlükler, zorluklar. Buna karşılık Başkan Miguel Diaz-Canel kendisi bütün gerçek devrimcileri, komünistleri sokağa çağırdı. Burada da sloganlar ‘Viva Cuba ve viva Fidel’di. Asıl sorumluların “Cubano American Mafia” olduğunu ve ambargo olduğunu söyleyerek kendisine göre gerçek Kübalı vatanseverleri bu karşı devrimcilere karşı sokağa davet etti. Yani çeşitli yoksulluk ya da pandeminin tabloya eklenmesi ile bu tarz ayaklanmalar ya da çatışmalar olabilir tabii özellikle gelişmiş ülkelerde.

ÖÖ: Şimdiye kadarki en büyük protestolar deniyor 1959’dan beri gerçekleşen.

ÖM: Küba devriminden beri evet.

ÖÖ: Evet.

SB: Evet yani herhalde izlemekte yarar var, Açık Radyo izleyecektir. Şimdi Asya kıtasına baktığımız zaman Bangladeş 169 milyon nüfusu var, aşılı olanlar henüz 6 milyona ulaşmadı, olgular 1 milyonu geçti Bangladeş’te, ölümde de rekorlar kırılıyor. Burada işler iyi gitmiyor ama sadece Bangladeş değil, işte Güney Afrika’ya bakıyorsunuz, Güney Afrika’da 1000’in altındaydı olgu sayısı, Aralık 2020 döneminden beri ilk kez 1240 olgu bildirildi. Artış var Güney Kore’de. Avustralya’da artış var, özellikle New South Wales bölgesinde, eyaletinde. Toplumun duyarlı kesimin hassas grupların sadece %10’u aşılanmış durumda Avustralya’da da, çok yüksek değil. Olgu sayısı artıyor Sydney’de, başkentte kapanmalar tekrar uzatıldı. Tayland’da 54 ölüm, 6519 olgu var, Endonezya ilginç 5 Temmuz’da 31 bin yeni olgu günde bildiriliyor ortalama. Toplam 2 milyondan fazla sadece Endonezya’da olgu var. Yani Asya ve Afrika’da durum pek içaçıcı değil. Güney Kore’den de bir haber, Kim Yong Un bazı üst düzey yetkililer covid skandalı nedeniyle görevden aldı. Nedir covid skandalı? Ülkenin güvenliğini tehlikeye sokucu bir takım hareketlerde bulunmuşlar, demeçler vermişler. Avrupa’ya geldiğimizde Hollanda’da geçen haftaya oranla olgu sayısı 7 misline çıkınca restoran ve gece klüplerinin belirli saatlerde kapatılması kararına tekrar dönüldü. Siz de değindiniz, dün akşamki Avrupa futbol şampiyonası İngiltere polis başlangıçta çok endişeliydi, bu sabahki haberlere göre sağlık açısından konuya bakan, “iyi ki İngiltere kazanmadı çünkü kutlamalar nedeniyle çok daha fazla bulaş söz konusu olabilir” diyordu. 

ÖM: Ama daha belli değil tabii ne, yani 3 maçın sonuçlarını, toplanmaları covid açısından sonuçlarını henüz bilmiyoruz yani. 

SB: Japonya’da 23 Temmuz’da başlayacak Olimpiyatlarda futbol, beysbol ve softball maçları seyircisiz oynanacakmış ama bu haber Japonya genelinde değil çünkü şehirden şehire farklı müsabakalar oluyor herhalde, değişiyor. Örneğin Tokyo’da bütün müsabakalar seyircisiz oynanacak, Saporo’da örneğin maratonu izlemek mümkün değil. Bu tarz önlemler alınıyor. Tunus’dan ilginç bir haber “Tunus sağlık sistemi çöküyor” şeklinde yansıtıldı. Son 2 haftada artık hastaneler tamamen dolmuş vaziyette. Salı 9823 olgu, 134 ölüm, mart ayından beri, Mart 2020’den beri en yüksek hasta sayısı. Aşı için 3 milyon kişi randevu aldığı halde sadece 600 bin kişi aşılanmış. Libya da Tunus sınırını kapatmış, yani biz belki farkında değiliz hani Türkiye’de bütün önlemler gevşetildi, kaldırıldı, hani “işler yoluna giriyor, tamam” filan deniyor sanki ama dünya öyle değil. Afrika için asıl ağır tablonun henüz yaşanmadığı söyleniyor, haftada 250 bin kadar olgu var. Geçen haftaya göre %22’lik bir artış olmuş sadece Afrika’nın belirli bölgelerinde her 18 günde bir olgu sayısı 2’ye katlanıyor. 

ÖÖ: Dünyanın günlük vaka sayısının yarısından fazlasını o zaman Afrika sahip artık.

SB: Evet. Afrika ve işte gelişmekte olan ülkelere kaymış durumda.

ÖÖ: Evet salgının yeni merkezi mi diyeceğiz Afrika’ya?

SB: Yani o değişiyor Özdeş, bugün Afrika olur, yarın Asya ülkeleri olabilir, değişiyor ama gelişmekte olan ülkeler diyebiliriz en azından. Tabii gelişmekte olan ülkeler toplumun %70’ini aşılamak için 9.1 milyar doz aşı gerekli deniyordu. Bunu bir de üreticiler açısından düşünürseniz eğer bütün dünya şimdi 11 milyon doz nereden baksanız en az 6-7 milyar doz aşı üretilmesi lazım ki bu çok ciddi bir pazar. Yani biz bunları endişeyle dillendirirken herhalde bu pazar konuya üreticiler penceresinden bakanlar da avuçlarını ovuyorlardır ‘ne iyi bir durum’ diye. Haiti henüz hiç aşı olmadı, 11,5 milyon kişi yaşıyor, 7 Temmuz’da Başkan Jovenel Moise suikaste kurban gitti Haiti’de. İşler pek parlak değil ve bu tarz konular hani yolsuzluklar, usulsüzlükler de artıyor. Biraz önce Küba’daki karışıklıktan bahsettim, son bu tarz bir haberi de Hindistan’dan vereyim. Sorunlu ya da hatalı sonuç veren tarama testlerinin kullanıldığı, olmayan aşılama merkezlerinin ortaya çıktığı, hayali bir takım hemşirelik hizmetlerinin dillendirildiği bir ülke haline gelmiş durumda Hindistan. Aşı etiketi taşıyan ama içinde tuzlu su olan flakon ya da ampullerden enjeksiyon yapan merkezler saptandı Hindistan’da. Kalküta’da 28 yaşında Debanjan Deb isimli bir genç, kendisi şimdiye dek de oyuncu, işçi, işveren, polis filan bütün bu farklı meslek gruplarından onlara soyunup tutuklanmış birtakım yolsuzluklar, bir takım üç kağıtlar yaptığı için sağlık bakanlığıyla birtakım yazışmalar yapıyor. Resmi evraklardaki damgaları taklit ederek bir takım işte bir takım onların damgalarıyla yani sahte damgalar içeren belgeler hazırlayarak merkezler kuruyor, diplomalar dağıtıyor, olmayan hemşirelik diplomalarını, olmayan sahte merkezleri ve orada da içi su olan, tuzlu su olan aşıları yapıyor. Tabii bunlar özellikle gelişmekte olan ülkelerde yani durumun ne kadar karmaşıklaştığını, ne kadar acı bir hale döndüğünü gösteren örnekler.

ÖÖ: Özür dilerim ama bunun bir zararı yok mu peki yani tuzlu su enjekte etmenin?

SB: Bilmem, sence yok mu?

ÖÖ: Vardır herhalde?

SB: Herhalde, tabii yani en azından insanları kandırıyorsunuz. Tuzlu su enjekte ederseniz bir şey olmaz da elbette. Avrupa’da da Lüksemburg Başbakanı Xavier Bettel Covid’e yakalanmıştı. Oksijen düzeyi düşük ve oldukça da ağır bir durumdaymış. Biraz Ömer Bey’in bahsettiği bu futbol şampiyonasından sonra ne olacak? Onun durumunu birazdan göreceğiz, bir süre sonra görülecek tam olarak futbol maçlarından sonra. Hatırlayacaksınız, mayıs ayı sonunda Fransa’da bir Indochine rock grubunun bir konseri yapıldı. Sosyal mesafeye uyulmadan ancak testi negatif çıkanların alındığı 5 bin kişilik bir canlı konser, maske takıyordu herkes. Bunun sonuçlarının ne olduğu epidemiyolojik olarak hesaplanıyordu. Yayınlandı bu rapor. Buna göre bu konserde herhangi bir risk artışının olmadığı gösterildi. Yani sosyal mesafeye uymaksızın, hepsi negatif olan bireyler ve maske takıyorlar. “Hepsi negatif bireyler” dedim, bu önemli bir nokta çünkü ABD’de bir çalışma yapıldı, daha doğrusu hastanede yatanların dosyaları incelendi. 11 bin kadar hastaneye yatan kişi, bunların hepsi başlangıçta covid testi negatif olan başka nedenlerle hastaneye yatan olgular. Bunlar hastanede ikişer kişilik odalarda kalıyorlar, hastaneye girerken hepsi negatif ama 1 hafta sonra test yayınlanıyor; bunların küçük bir miktarında 30-35 kişide, 34 kişide testi pozitif çıkıyor. Bunun üzerine başlangıçta negatif olan ama daha sonra pozitif bulunan bu 35 kişinin yanında beraber aynı odayı paylaştığı kişilere bakıyor. Böylece hastane ortamında bulaşın şiddeti ortaya konmuş oluyor. Bunun gerçekten hastane ortamında, kapalı ortamda herhangi bir önlem alınmazsa hastalığın ne kadar havadan kolaylıkla bulaşın bir ayrı kanıtı, bir ayrı deneyi olarak ortaya kondu. Geçtiğimiz hafta içinde iki tane önemli yayın var, bir tanesi New England Jornal of Medicine’de inaktif Sinovac aşısının Şili bulguları çıktı. Alejandro Jara ve arkadaşları ilk isim, Alehandro Jara ve aşının etkinliğinin covid’den korumak için yani size bulaşı engelleyen %66 etkinliği bulundu. Hastaneye yatışlardan %87.5, yoğun bakıma yatışlardan %90.3, ölümlerden de de %86 oranında koruduğu gösterildi. Şili verileri bunlar. Aynı şekilde oluyor, olmuyor, nerede kaldı filan diyorduk, Türkiye bulguları da ilk isim Mine Durusu Tanrıöver Hacettepe Üniversitesi’nden çok değerli genç bir araştırıcı kendisi. 24 merkezden araştırıcıların, yöneticilerin yer aldığı bir yazı. Türkiye’deki Coronavac yani Sinovac firmasının 3.faz çalışmalarının sonuçları yayınlandı. O da Lancet dergisinde ne zaman? Cuma sabahı. Burada da aşının etkinliği %83.5 olarak bulunuyor, en fazla yan etki Türkiye çalışması daha çok bu yan etkilere de fazla yer vermiş Şili çalışmasına oranla. En fazla olguların %8,2’sinde görülen yorgunluk hissi de enjeksiyon yerinde, aşılanan yerde ağrı. 

ÖÖ: Özür dilerim Selim Bey, burada delta varyantına da bakılmış mı?

SB: Şimdi o varyantlar konusuna geleceğim, yok bu delta varyantı, yani bir kere şunu unutmayalım, bu delta varyantı ve diğer varyantlar aşılardan, aşıları etkisiz kılıyor konusu ülkemizde çok abartılarak veriliyor. Bunu böyle değerlendirmemek lazım. Yani %80 ise eğer aşının etkisi orijinal suşa delta varyantına %80 değil de %65-70 etkilidir. Bunun ön plana çıkartılması ve sürekli altının hani aşılar deltaya etkili mi? Bu konu biraz bana kalırsa biraz speküle ediliyor, biraz abartılıyor. Hemen belirteyim bu varyantlarla ilgili çok önemli bir bulgu var. Buna değinmek için şu varyantlar konusunda nereye geldiğimizi 2-3 dakikada özetlemek istiyorum. 

ÖM: Lütfen.

SB: 20 kadar varyant saptandı, bunların 5 tanesi 1.grupta yer alanlar, bunlara VOC adı veriliyor kısaca ‘variant of concern’ adı veriliyor. İkinci grup 6 tane VOI adı veriliyor ‘variant of interest’, üçüncüsü de 8 tane VUM adı veriliyor ‘variant under monitoring’. Şimdi bu 20 kadar varyanttan esas önemli olan 11 tanesi DSÖ biliyorsunuz Yunan alfabesine göre sıraladı. Biz hep alfa, beta, gama delta’yı duyduk ama şunlar da var, epsilon, zeta, eta, teta, iota, kapa ve lambda. Şimdi bunlar birbirlerinden bu nükleik asiti yani genomu RNA’sında bir virüs grubu koronavirüsler. Buradaki RNA genomundaki farklara göre varyantlar isimlendiriliyor ve ayrılıyor. Genelde bu değişim, bu farklılık ya bir mutasyon şeklinde oluyor, nokta mutasyonu yani bu RNA’yı oluşturan yapı taşlarından nükleotitlerden bir tanesi, bir harf farkı var. Ya bir delesyon oluyor, örneğin A virüsündeki genomun bir bölgesi çıkıyor, kopuyor. O zaman bu nükleotit kaybı yeni bir varyanta yol açıyor ya da bir insersiyon, bu çok ender görülür; olmayan bir bölgenin nükleotitin eklenmesi. Peki neden oluyor bunlar? Çünkü virüs çok daha hızlı replike oluyor, çoğalıyor, çoğalırken çoğalma işlemi sırasında bir takım yapıyor virüs. Bu hatalar umduğumuzdan daha sık görülüyor ama bu hataları gidermek, bertaraf etmek için onarım enzimleri vardır virüsün replikasyonu sırasında. Bazen bu onarım enzimleri ya devreye girmiyor ya da yetersiz kalıyor. İşte o zaman mutasyon ortaya çıkıyor. Peki mutasyon olunca ne olur? Mutasyon olunca bir virüsün patojenitesi yani virülansı artar, daha ağır hastalık yapabilir. Enfeksiyonitesi dediğimiz insan hücrelerini enfekte etme oranı artabilir, transmisibilite dediğimiz bulaşma özelliği artabilir ya da antijenitesi yani antikor ya da T lenfositlerin yanıtından kaçabilirler. Şimdiye kadarki mutasyonların tamamında bu transmisibilite dediğimiz bulaşma özelliğini arttıran değişimler gösterildi ama diğer 3 önemli, daha ağır hastalık yapıyor, daha enfeksiyöz, daha antijenite değişiyor. Bu gösterilmedi. Şimdi bakın daha mı delta virüsü ölümcül bir enfeksiyona yol açıyor? Şimdi bin kişinin içinde 10 kişi yaşamını yitirirse daha hızlı yayılan, daha kolay yayılan delta virüsü bin değil 10 bin kişilik bir grubu enfekte ettiğinde 10 değil de 100 kişi yaşamını yitirir. Siz o zaman “vay, deltayla 100 kişi öldü, daha fazla insan öldü” demek durumundasınız. Bu yanlış bir yaklaşım. Şimdiye kadar belirttiğim bütün mutasyonlar bu virüsün spike dediğimiz dışarıya doğru uzantıları, yani es bölgesinde meydana geldi, yaklaşık şimdiye dek Nisan 2020’den itibaren 45 binden fazla virüs sekansı, dizi analizi yapıldı, 6 bin kadar farklılık saptandı. Bu farklılıkların neler olduğunu tek tek neler olduğuna değinmeyeceğim ama lambda’ya gelene kadar Kaliforniya varyantı var, epsilon var, işte Peru’da saptanan lambda varyantı var. Bu noktada acaba varyantların bu yeni ortaya çıkan değişik virüs tiplerinin sonu geldi mi, gelecek mi? Bu bir soru işareti. Elbette mutasyonların da belli bir sınırı var, acaba sonuna geldik mi, gelebilir miyiz? Evet gelebiliriz ama henüz orada değiliz, şu an için bulaşmanın artışını kolaylaştıran birtakım varyantların özellikleri saptanıyor ama antikor yanıtından kaçış, yani aşıların daha etkisiz olduğu konusu, doğrusunu isterseniz bu bilimsel olarak kanıtlanmadı. Şimdi önemli nokta, çalışma açısından ve bizleri ilgilendirme açısından çok değerli olduğunu düşündüğüm iki çalışma geçen hafta yayınlandı. Bir tanesi Natural Scientific Reports dergisinde yayınlandı, Stephen Crooke ve arkadaşları. Diğeri Journal of Human Genetics’te yayınlandı Kazuma Kiyotani ve arkadaşları. Şimdi bunlar şöyle bir çalışma yapmışlar iki farklı ülkede, bu sars virüsünün üzerinde virüsü oluşturan 4 bölge var. Bizim hep sözünü ettiğimiz S proteini, bunun dışında E proteini dediğimiz bir zar (envelop) proteini var, M proteini dediğimiz kılıf proteini var (memran), bir de nükleokapsit var N proteini. Bunların üzerinde epitoplar var, ne demek epitop? Epitop bir virüsün antikor oluşturan ve kendisine karşı gelişen antikorla birleştiren bölgesidir. Yani bir virüs üzerinde 10 tane epitop olabilir, 10’una karşı da antikor oluşturur bu virüs, 10’u da aynı virüsü tanır ama farklı bölgelerden, farklı epitoplardan. Yani epitop dediğimiz hem antikor uyarısı yapan hem de antikorla birleşen immünolojik olarak aktif bölge. Şimdi bu bölgelerin sayıları saptanmış bu S, E, M, N bölgelerinde kaç tane epitop var? Birinde (S bölgesinde) işte 444 tane var, öbüründe (E bölgesinde) 29, öbüründe (N bölgesinde) 106. Niye bütün bunları söyledim? Çünkü varyant olunca bu S proteini dediğimiz bölgedeki epitopların %14’ü kayboluyor, E ve M bölgelerinde ise kayıp %2 dolayında. Bu ayrıntıdan bize ne diyebilir dinleyiciler? Şu açıdan önemli, sadece S proteininden oluşan, sadece onu hedefleyen mRNA ve vektör aşıları yani bu modern teknolojilerle hazırlanan aşılar, bunlar sadece S proteinini hedef alıyor. Varyantlarda da özellikle S proteininde %14 kadar epitop kaybı oluyor bu mutasyonlarla. Yani bunların antikorla ilişkilerinde öyle diyeyim, hem uyarısında hem bağlanmasına %14’lük bir kayıp meydana geliyor. Buna karşılık diğer bölgelerde E, M, N bölgelerinde kayıp %2’ler civarında. Peki E, M proteinlerine karşı antikoru kim yapıyor? Sadece inaktif aşılar yapıyor, neden inaktif aşılar? Çünkü inaktif aşılarda virüsün tamamı bulunmakta. Bu durumda şu gün için ve gelecekte bütün bu oluşan S proteinle ilgili varyasyonlar mRNA ya da vektör aşılarının etkisinde şu an için söz konusu olmayan azalmalara, o aşının etkisiz kalmasına yol açabilir ama inaktif aşılarda bu oran bu azalma daha az olacaktır. O nedenle inaktif aşıların elbette birtakım eksiklikleri var ama böyle mRNA ya da vektör aşıları inaktif aşılardan çok üstündür demek evet daha üstün oldukları taraflar var. Onları da tekrar ele almak lazım ama immünolojik açıdan baktığımızda artık gösterilmiş bu iki çalışmayla, epitop kaybı dediğimiz mutasyonla birlikte antikora bağlanma bölgeleri arasındaki kayıp oranı modern tekniklerle hazırlanan aşılar için %14’ler civarında ama diğer bölgelerde bu kayıp %2’ler civarında oluyor. O nedenle bu diğer bölgeleri de kapsayan inaktif aşıların hani mutasyonlardan daha az etkilenmeleri en azından bu epitop düzeyinde gösterilmiş durumda. Bu önemli bir nokta diye düşünüyorum. Tabii bu arada hemen bu 3.doz aşılar ısrarla bu 3.doz aşılar konusunda Önce Sağlık programında da ele aldık bu konuyu ama şunu belirtmeme izin verin, hâlâ 3.doz aşıların ne zaman yapılması gerektiği, aşıların sağladığı bağışıklığın ne zaman azaldığı, bugün mü yapalım yarın mı yapalım? Bu konular netlik kazanmamıştır, bu konuda hiçbir bilimsel yayın yok. 

ÖÖ: 2 tane haber çıktı Deutsche Welle’de, İsrail’de böyle bir araştırma yapıldığı, ikinci dozdan yaklaşık 6 ay sonra azalma görüldüğünü, hatta şirket Pfizer ve Biontech de doğrulamış. 

SB: Şimdi bakın o şirket açıklamaları üzerinden bilimsel yorumlar yapmayı doğru bulmuyorum Özdeş çünkü biliyorsun aşıların açıklanması, aşıların özellikleri bilimsel yayınlardan önce çeşitli firmaların CEO’ları tarafından açıklandı, dünyada da bugüne dek görülmüş bir şey değildi. Ancak şunu unutmayalım, inaktif aşılar 2 doz yapıldıktan sonra, bunlar vücutta replike olmayan öldürülmüş mikroorganizmalardan oluşan aşılar. Bu nedenle bu aşıların bir süre sonra rapel doz ya da booster doz yahut hatırlatma dozu çok doğaldır, bu gündeme gelecektir ama bunun ne zaman olduğu şimdi Türkiye’nin uyguladığı gibi ‘bugün üçüncü doz aşı yapılmalı’ kararını gösteren, bunun tarihine işaret eden herhangi bir bulgu yok. Benim anlamadığım Türkiye’deki bir çok bilim insanı da “evet, üçüncü doz, hatta şu değil de bu aşıyla yapılsın” gibi bir bilimsel temeli olmayan açıklamalarda bulunuyorlar. Haklısın, İsrail’de Pfizer yani mRNA aşısı yaptı İsrail ve Pfizer mRNA aşısının belirttiğin gibi yöneticileri “evet bizim aşımız açısından da üçüncü doz gerekecektir” dediler. CDS ve DSÖ “hop, şimdi bundan bahsetmeyin!” uyarısında bulundu ama işin komik tarafı inaktif aşılarda üçüncü dozdan bahsediliyor ya, peki mRNA aşısı işte Pfizer’in açıklaması da bunu doğruladı zaten, mRNA ya da vektör aşısı onlar canlı aşı mı? Yoo, onlar da inaktif aşı aslında. Yani kavram karışıklıkları, bu bilim ve yayındaki dünyada olup bitenler, işte batı teknolojisinin değil sadece yayın politikalarının da çok önde olması, öne çıkartılması ve medyanın körüklemesi bu tarz yanlış anlaşmalara yol açıyor gibi deyip burada durayım.

ÖM: Cuma günü

SB: Cuma günü ilginç bir şey var, DSÖ geçtiğimiz Cuma sağlıkta yapay zekaya ait 170 sayfalık bir rapor yayınladı. Bu çok gündeme geliyor yapay zeka COVID-19 bağlamında da, biz de bu konuyu Türkiye’nin genç felsefecilerinden Can Batukan’la konuşacağız. Çünkü bu konuda çalışmış bir araştırıcı Fransa’da. Burada durayım ve iyi haftalar dileyeyim size.

ÖM: Çok teşekkürler.

ÖÖ: Görüşmek üzere.